19 Şubat 2021 Cuma

KADERİMDE HEP GÜZELİ ARADIM

   Müziğin hayatında büyük alan kapladığı iki insan arasında birinin olmazsa olmazı müzisyeni sevmemek yüz kızartıcı suçlar kapsamına girer ve bu suçun karşılığı senin çok sevdiğinin hor görülerek planlı yıpratılmaya tabi tutulmasıdır. Nazan Öncel’i sevmiyordum. 

Herşey bana “olabilir, sevmek zorunda değilsin” demesiyle başlamıştı. Bu sözün söylendiği esnada derinden gelen, ağır hasarlara sebebiyet verecek bir dalganın yaklaştığını hissediyordum. Afetlere hazırlıklı olmamı bildiren erken uyarı sinyaliydi zorunda değilsin ile biten cümleler. Yaptığım bela analizinden çıkan sonuç hoşuma gitmemişti. Her zorunda değilsin dediğinde yeni bir cepheye mühimmat taşınıyordu. Neden ısrar ediyordum, Nazan Öncel’i az da olsa sevmenin bana nasıl bir zararı dokunabilirdi ki. Başıma derde sokacak beyanat ağzımdan çıkmıştı bir kere.


Sıla’nın Yeni Ay albümünün çıktığı ilk aylardı. Sıla’yı seviyordum. Hoparlörde tamam mıyız çalarken yüzünü buruşturarak nesini seviyorsun bunun deyince sesin geldiği kaynağa başımı çevirdim. Hemen ardından senin gibi bir insan nasıl Sıla dinler anlamıyorum diyerek zehrin ikinci dozunu uzattı. Senin gibi biri ile başlayan cümleler başta gurur okşar gibi gözükse de kalp kırma sanatının ustalıklı silahlarından biridir. Bunu diyerek hançeri içimde hissetmemi istiyordu, hissettim de. Kuaförden yeni dönmüş saçından aldığı destekle sesine banka çalışanı azarlaması tonunu iliştirdiğini farketmek hoşuma gitmemişti. Provası yapıldığı belli olan o altın vuruş cümlesi, yüzümde arzuladığı moral bozukluğu formunu aldığım bir suskunluğa sebep oldu. Havuçlu kekten bir parça aldıktan sonra şu cılız cümle döküldü ağzımdan: Ne var ki Sıla dinlemekte.


Ortaklaştığımız zeminden uzaklaşmak için hiç duymadığım müzik eserlerini dinlemeye başlamıştı. Beraber dinlemekten keyif aldığımız şarkıları dinlemediğini belli ettirmek yoluyla cepheyi biraz daha genişletme kararı aldığını anlamam uzun sürmedi. Benzer zevklerin insanı havuzundan çıkarak, ilgilendiklerime göz devirerek bana duygusal zarar verecek aklımı başıma getirecekti. Müziği kapatıp balkondaki sallanan koltuğa geçtim. Sayfiyedeki evinin verandasında ovaya düşünceli gözlerle bakan adam ünvanıyla bir saat vakit geçirdikten sonra ertesi gün için bir yol haritası belirledim. Hammaddesi Sıla ve Nazan Öncel olan dargınlık uzun sürmemeliydi.


Bir bovling salonunda başlayıp lunapark’ta biten, 90’lar gençlik filmlerinin gündelik mutluluk aktiviteleri ana başlığında sunduğu hayattan tat alma reçetesine harfi harfiyen uyan güzel bir gün geçirdik. Tüm labutları özgüvenli kol figürleriyle tek atışta devirdiğim bovling gösterisini bitirdikten sonra sahilde gelip geçen bisikletlileri izlemeye koyulduk. Ertesi gün uçağa yetişmek için bindiğim otobüste kulağımı bir saat boyunca Nazan Öncel’e ayırdım. 


Uçaktan inişimden bir süre sonra eve geçip geçmediğimi sormak için aradı. Kurduğu cümleleri güçlükle seçiyordum. Ortada kötü birşey yokken ağlıyordu. Seni özledim dedi. İlk kez güzel bir günün mutluluk gözyaşına devrettiği ana tanık oluyordum. 


Çantama koyduğu havuçlu kekten yerken kaderimde hep güzeli aradım şarkısını açıp gönderdim ve yanına şu notu iliştirdim: Bunu dinlememiştim, güzelmiş.

Eyvah Yalnızım

    Gecenin iyice içlerimize girdiği anda karanlık mutfaktaki buzdolabı kapısını açarken dolaptan yayılan ışık bedenimi aydınlatınca eyvah y...