13 Ekim 2021 Çarşamba

Hatıraları Yatıştırma Aciliyeti

    Yuvarlanarak duvara çarptıktan sonra yere yığılan tekerleğin görüntüsü kafamda sahnelenirken babamın küçükken bana verdiği ağaç sulama görevinde hortum dışarıya taşınca işittiğim azar geldi gözümün önüne. Kırmızı et yemeyi reddettiğim için ne halin varsa gör sözleri geldi. Üzerinde yarış arabaları olan sarı kalemliği almayışı geldi. Arada adımı unuttuğu anlar geldi. Ağzıma götürdüğüm damla çikolatalı kekin tadı kafamdakilerin kıvamını alırken anılarımla arama mesafe koymanın bir yolunu aradım durdum kahvem soğuyana kadar. Simsiyah kunduraya fırça darbeleri vuran boyacıyı izledim. Omzunda üç yaşlarında çocuğu olan yelekli bir adam geçti sokaktan. Arabasının içinden kornayla yoldan geçene selam verdi biri.

    Anıların üstünden tekrar tekrar geçmek eziyete dönüşünce yer değiştirmekten başka bir şey yapamıyordum. Hafızama yeni anılar kitleyebilirsem eskileri arkalara itebilirim belki diye düşündüm. Raf ömrü çoktan bitmiş kırgınlıkları erişemeyeceğim yerlere koymaya çalıştıkça görünürlükleri daha da artıyordu ama gözüme hoş gelmesi için didinip durduğum, beni uzun süreler oyalayan ezberlerimi terketmeye niyetim yoktu.

    Saksıdaki kalanşo çiçeğine su vermek için papatya desenli sürahi kullanan bir terzi tanımıştım aylar önce. Buraya taşınmadan önceki hayatımdan kalan tek elbisemi kapşonlu sweatshirt’ümü götürdüğüm terzi. Alanında uzman bir ses tonuyla dikeriz dese de iç taraftaki ipliklerin yoğunluğu kolumu acıttığı için sonsuza kadar giyemeyeceğim bir dikiş hediye etmişti bana.

    Kahve bardağım soğumuştu. Sulamayı bile beceremediğim kayısı ağacını terzinin sarı papatyalı sürahisiyle suladım birkaç kez. O sene bütün yerleşim birimlerinde bir metrelik kar yağmıştı.

11 Ekim 2021 Pazartesi

Bir Yere Bağlanmayan Şeyler

    Gürültü satan çaycıların olduğu yerden kalkıp durağa yürümeye başladım. Kulaklığımı unutmuştum. Dışarıyı izleyerek oyalanabilmeyi umuyordum. Eline cheetos tutuşturulmuş mutsuz çocukların olduğu dolmuşta ilerlerken aklımda güzel bir fotoğraf çekmek düşüncesi vardı sadece. Bu yolu ezberlemiştim artık. Annelerinin ilgisini çekmeyi başaramayan cheetos’lu çocuklarla bakıştık ve bir süreden sonra biz de birbirimizi görmemeyi öğrendik. Bakışımla yalnız kaldım. 

    Yola uzak ağaçtan kuşlar uçuşurken içimden aklımda kalmış şeyleri hatırlamak geçti. Gözümün görmek istemediği hediyeler, sırt üstü güneşlenirken izlenen omuz, günün bütünlüğü bozulmasın diye sessiz kaldığım anlar, sezen aksu’nun abartıldığına dair çıkışlar, çayı hiç sevmeyişi, o tür insanlarla asla anlaşamayışı, crocs terliklerden nefret edişi.


    İneceğim durağa gelmiştim. Annesi elinde cheetos olan çocuğu kaldırıma doğru çekiştiriyordu. Denize gidecek ve su altında uzun süre nefessiz kalabilmemle gurur duyacaktım. Köşede durup dalgalanan suyu izleyecektim. Denize vuran güneş ışığını unutacaktım. Neden unutmak istediğimi hatırlayacaktım. Neden unutmak istediğimi hatırlayamadım.


    Kulaklığımı unutmasaydım Helena Deland’ın a stone is stone şarkısını açacak ve eşlik edecektim.


"Somehow now, how I got here, I can't recall

But then again, here I am"

Eyvah Yalnızım

    Gecenin iyice içlerimize girdiği anda karanlık mutfaktaki buzdolabı kapısını açarken dolaptan yayılan ışık bedenimi aydınlatınca eyvah y...